1934 yılında İzmir Ticaret Postası Gazetesi’nde Zeynel Besim Sun’un tefrika halinde yayımlanan Çakıcı Mehmet Efe romanından sonra, 1936 yılında Halkın Sesi Gazetesi’nde başka bir Çakıcı romanı tefrikası yayınlanmıştı. Zeynel Besim’in romanı, Çakıcı Mehmet Efe hakkında yazılan ilk roman olması ve dönemin sosyal, siyasal ve kültürel özelliklerini yansıtması açısından önemlidir. Çakıcı Mehmet Efe’nin yaşadığı Ege köylerinde yapılan derleme çalışması üzerine kurgulanan, belgesel öğeler içerenbu roman, daha sonra yazılan Çakıcı romanlarına da temel teşkil etmiştir.
1930-1943yılları arasında yayın hayatını sürdüren Halkın Sesi Gazetesi, İzmir’de yayınlanan gazeteler arasında hemen her konuya temas eden, ulusal haberleri Cumhuriyet ve Ulus gibi İzmir dışındaki gazetelerden alıntılayan ve bol-bol seri romanlar yayınlayan, sınırlı sayıda okuyucuya ulaşan bir gazeteydi.Gazeteyi çıkaran Mehmet Sırrı Sanlı’nın (1890-1954) da kendi yazdığı seri romanlar gazetede yayınlanıyordu.
1935 yılında, Halkın Sesi Gazetesi’nde Yunanlı Pavlo Argiru’nun yazdığı belirtilen ve Çakıcı’nın ana karakter olduğu bir macera ve aşk romanı dikkat çekicidir. Gazeteyi çıkaran Sırrı Sanlı, 18 Haziran ile 23Ağustos arasında yayınlanan ‘Deyirmenci Kızı Marya ve Çakıcı Efe’ başlıklı roman tefrikasını; “Aslen İzmirli olan Yunanlı muharrir Pavlo Argiru’nun nakletmekte olduğu ve birçok yerlerini düzelterek, hakikate daha yakın bir hale getirmekte olduğum kitabı, romanlaştırılmış bir Çakıcı macerası olmakla beraber, büsbütün boş ve asılsız olmadığını kabul lazımdır”, diyerek tanıtıyordu.
Henüz Çakıcı Mehmet Efe’yi tanıyanların hayatta olduğu bir dönemde gazetede yayınlanan romanın arka fonunda Çakıcı’nın bildiğimiz maceraları ve şöhretli yönü hakkında bilgiler serpiştirilirken, yakıştırma gönül hikâyeleri ile adeta hayali bir kurgulama olmuştur. Romanın özeti şöyledir:
“Günlerden bir gün, Torbalı’ya yakın İncirli Köyü’nde Değirmenci Barba Foti’ye İzmir’den28 ve 30 yaşlarında Aleko Ksenaki ile Nikola Vuropulo isminde iki tüccar gelir. Değirmenci Foti’nin 18 yaşındaki kızı Mariya güzelliği ile Aleko’nun dikkatini çeker. Çapkın Aleko evlidir. Niko, arkadaşını hiddetle; “Aleko … Burada da kötü ruhunu gösterme!” diyerek uyarır ve Mariya’dan uzak durmasını söyler. Zaten, Mariyada Aleko’ya yüz vermez.
Aleko bir hafta sonra tek başına tekrar değirmene gelir ve Mariya’ya tecavüz eder. Mariya, Aleko’dan intikam almaya and içer ve dağa çıkarak,uzun çabadan sonra Çakıcı’yı Bozdağ’da bir mağarada bulur. Çakıcı, Mariya’yı kızı gibi karşılar, çetesine katılmasına ve maceralarına şahitlik etmesine göz yumar. Romanın birinci kısmı, Çakıcı’nın bilinen bir-iki macerasının anlatımı ile geçer ve Mariya’nın Aleko’yu öldürmesiyle son bulur. “Yakan Aşk, Sevmeğe başlayan bir kalbin heyecanları” başlığı ile verilen ikinci kısımda Mariya’nın Çakıcı’ya aşkı konu edilmektedir.
Çakıcı’yı tanıdıkça Mariya’nın gönlü ona doğru kayar, Çakıcı’yı kıskanmaya başlar. Oysa Çakıcı’nın gönül işleriyle alakası yoktur, Mariya Çakıcı’dan yüz bulamaz. Sevda yüzünden dağa çıkmış ve Çakıcı’ya gözcülük yapan bir Rum genci olan Vasil ise karşılıksız olarak Mariya’ya aşık olmuştur. Nihayet, Çakıcı çetesinde sevdadan yana yüzleri gülmeyen genç Vasil ile Mariya yakınlaşır. İki kırık kalpten yeni bir sevda doğar. Bir süre sonra Vasil, Çakıcı’yı bazı Türkler aleyhine kışkırtmaya çalışır. Çakıcı işlerine karışılmasını sevmezdi. Mariya ile Vasil’in tavırlarından şüphelenen Çakıcı, baş kızanı Hacı Mustafa’ya bu işi halletmesini söyler. Hacı Mustafa da Çakıcı’dan aldığı müsaade üzerine martinini doğrultur ve üstüste iki kurşunla Vasil ve Mariya kayaların üzerine yığılır.”
Anlatım biçimi olarak da basit bir roman olan Çakıcı romanının içeriğinde çoğu olayların kurmaca olduğu anlaşılmaktadır. Romanın olay örgüsü ve kişiler, objektif ve gerçek bilgilerle örtüşmemektedir. Ancak, Çakıcı’nın soylu eşkıya karakterine uygun namuslu yönü romanın farklı bölümlerinde görülmektedir. Günümüzde hayat öyküsünün her safhasının bilindiği Çakırcalı Efe’nin kızanları arasında hiç Rum kökenli efe olmamıştır.
Ödemişli yerel tarihçi Halil Dural’ın “Bize Derler Çakırca” kitabı, Çakırcalı’nın gerçek yaşam öyküsü için gerçek ve önemli bir kaynak olma özelliğine sahiptir.