Benim gibi M.Ö. doğumlu 🙂 olanların bu satırları okurken içten içe hüzünlenecekleri bir yazı paylaşıyorum. Zira çocukluk ve gençliğimizin çok özel ve güzel günler olduğunu son on yıllarda daha iyi anlıyoruz.
Bizim çocukluğumuzda fuarlar başka manalar taşırdı. Kmlerce alanları dolaşır, farklı farklı oyun sahalarını, alışveriş alanlarını, yemek yerlerini gezer ama en çok da konser alanlarında ünlüleri yakından göreceğiz diye heyecanlanırdık. Üstelik öyle uzaktan da değil, seyirciler arasına kurulan uzun platformdan yürür hem yemek yer hem de o eşsiz İnsanların şarkıları eşliğinde eğlenirdik. Çok kalabalık olurdu ve herkes belki de onca eksikliklerimize rağmen yine de çok mutluydu.
Türkiye’nin birçok şehrinde farklı tarihlerde fuarlar kurulur ve 30 gün sürerdi. Bir sanatçıyı bir fuarda göremediysek büyüklerimizle başka şehrin fuarına giderdik. Madem şu an İzmir’de ikamet ediyorum o halde bu şehrin o dönemine tanıklık etmeye ne derseniz!
Araştırmalarım ve tanıklık ettiklerimi toparlayarak biraz da o günleri hatırlayanlarla yaptığım görüşmeleri birlikte okuyalım.
“Türkiye’nin Uluslararası Fuarlar Birliği’ne (UFI) üye tek genel ticari fuarı olan İzmir Enternasyonal Fuarı 1936 yılında bugünkü mevcut 421 bin metrekarelik alanda kurulmuştur. Kısa süre içinde başarılı çalışmalara imza atan ve dünyadaki belli başlı fuarlar arasına giren İEF, Türk ekonomisindeki gelişmelere paralel olarak kabuk değiştirdi.
Özellikle dünyada genel fuarların yerini ihtisas fuarcılığının alması üzerine, 7 Şubat 1990 tarihinde kısa adı İZFAŞ olan İzmir Fuarcılık Hizmetleri Kültür ve Sanat İşleri Ticaret A.Ş. kuruldu. İhtisas fuarları da fuara gittikçe azalan ilgiye son darbeyi vurdu.
Çok önceleri açılışları cumhurbaşkanları, başbakanlar, bakanlar, milletvekilleri yapardı. Derken sessiz sedasız açılışlarla ziyaretçilerini ‘buyur’ eden İzmir Enternasyonal Fuarı önce ‘Enternasyonal’ kimliğini kaybetti. Katılan ülke sayısının azalması, bu ülkelerin bir kaç firma ile temsil edilmesi, açık kalma süresinin 30 günden, 20, 15, 10 günlere gerilemesi, yerli firmaların daha az sayıda katılması ve benzer nedenlerle fuar eski özelliğini yitirdi. Bu yüzden de kimi İzmirli fuar ne zaman açılmış ne zaman kapanmış farkında bile değildir.
Yıllar önce, daha fuar açılmadan (o zamanlar televizyonlar da yoktu, duraklardaki reklam panoları da) gazeteler vardı. Gazeteler en etkili kitle iletişim aracıydı. Gazete okuma alışkanlığı vardı o zamanlar. Haber, spor, her şeyi oradan öğrenirdi insanlar. Daha fuar açılmadan haftalar öncesi gazetelerde tam sayfa reklamları çıkardı gazinoların, eğlence yerlerinin. Gazete sayfaları Zeki Müren, Neşe Karaböcek, Muazzez Abacı, Bülent Ersoy, Nuri Sesigüzel, Cem Karaca, Barış Manço ve diğerlerinin kiminle, nerede sahneye çıkacağını boy boy resimlerle süslerler, okurlarına, halka duyururlardı. (alıntı)
Assolist kim, türkücü kim, hafif batı müziği şarkıcısı kim, komik sanatçılar kim, fasıl var mı? Her gazinoda bu sanatçılardan en az bir tane muhakkak olurdu. Gazinocular bunları yapmak, diğer gazinolarla rekabet etmek, daha çok müşteri çekmek için gazetelere bol bol reklam vermek zorundaydılar.
Ziyaretçiler de programlarını buna göre yapardı. Sadece İzmirli, Egeli değil tüm Türkiye’den ziyaretçi akınına uğrardı fuar, İzmir. Basmane ve çevresindeki otellerde boş yer bulmak imkansızdı. Aylar öncesinden yer ayırtırdı konuklar. Fuar zamanı İzmirlilerin evleri de boş kalmazdı. Hem eş-dost akraba 🙂 hem de fuar ziyareti. Fuar açık kaldığı 30 gün boyunca İzmir esnafının yüzünü güldürürdü.(alıntı)
Dediğim gibi program yapardı ziyaretçiler. Manolya’da Zeki Müren’i, Göl Gazinosunda Muazzez Abacı’yı, Ekici’de Bülent Ersoy’u, Ekici Över’de Gönül Yazar’ı’ Lunapark Gazinosunda Emel Sayın’ı ve daha kimleri dinleyip izleyeceklerini belirlerlerdi. Biletler günler öncesinden alınırdı. İnternet de yok, kredi kartı da. Parayı bastırıp biletler alınırdı. Neşe Karaböcek, Nuri Sesigüzel, Ahmet Sezgin, İbrahim Tatlıses, Ajda Pekkan, Barış Manço, Cem Karaca, Sezen Aksu, Hülya Avşar, Harika Avcı, Bedia Akartürk, Özay Gönlüm, Edip Akbayram, Coşkun Sabah, Ateş Böcekleri. Zeki Alasya-Metin Akpınar, Bal Arıları, … saymakla bitmez. (alıntı)
Ve adına ithaf edilen Çamlık Senarın yıllarca assolistliğini yapan Müzeyyen Senar. Daha sonra bu bahçeyle özdeşleşen Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan tiyatrosunu izledik. Beyaz perdenin tanınmış kadın ve erkek sanatçılarının yanısıra yeşil sahaların futbolcuları da bir zamanlar sahnelerde yerini almıştı. (alıntı)
Fuar zamanı hepsini görmek, izlemek, ailece buralara gidip, küçük şeylerden mutlu olmamız, bu günlerde o günlere dair ne büyük ayrıcalıklı dönemlermiş diye düşündürmüyor da değil…
Hatırlayanlardan bir abimizin izahına göre; o dönemlerde şöhret yolu İzmir Fuarı’ndan geçer derlermiş.
Yeni bir sanatçı ilk defa İzmir Fuarı’nda denenirmiş. İzmir’de tutulmazsa ismi İstanbul’a gitse de iş yapamazmış. Sanatçının önce onay alması gereken yer İzmir Fuarı’ymış. Kimler gelmiş kimler geçmiş o sınavlardan.
30 gece yetmez sanatçıları izlemeye, o nedenle gündüz matineleri de yapılırdı. Hem ekonomik hem de ev hanımlarına çoluk çocuk eğlenmeleri için imkân sağlanırdı. Evden getirilen yemekler, gazinoda hediye çekilişleri neler neler. Daha program bitmeden doğruca evin yolunu tutan hanımlar eşlerinden önce eve varma telaşı içinde olurlardı.(bu sahneleri eski Türk Filmlerinin çoğunda görmüşsünüzdür.)
Fuara sadece sanatçıları izlemeye dinlemeye, seyretmeye gidilmezdi tabii ki. Fuara katılan birçok yerli yabancı katılımcılar mallarını sergilerdi. Almanya pavyonunda sergilenecek olan en son model otobüs, kamyon ve otomobilleri görmek için sabırsızlanırdık. Japonya’yı, o zamanların S.S.C.B. ni, A.B.D. ve bir çok ülkenin pavyonlarını ziyaret edip bir sürü broşür toplamak bizi mutlu ederdi. Açık alanlarda sergilenen makinaları, torna tezgahlarını incelemek, satın almak için ülkenin bir çok şehrinden sanayici ve iş adamları gelirdi. Kimileri için fuar bir başka tutkuya ev sahipliği yapardı. Futbola. Evet, o yıllarda televizyon yoktu, maçları sahada izler, radyodan dinlerdik.
İzmir fuarının İzmirli futbolseverlere güzel bir katkısı da vardı, futbolla ilgisi olanlar hatırlayacaktır, Fuar Şehirleri Kupası karşılaşmaları. İzmir Enternasyonal Fuarının uluslararası statüde olması nedeniyle ligi en iyi derecede tamamlayan İzmir takımı ülkemizi bu kupada temsil etme hakkını kazanırdı. Fuar Şehirleri kupasına katılan ve ülkemizi temsil eden Altay ve Göztepe unutulmaz karşılaşmalar oynamış ve Avrupa’nın bir çok futbol takımını İzmirlilere izlettirmişti.
(alıntı)
Çocuklar için fuar lunapark demekti. Onları ne sanatçılar, ne maçlar, ne de pavyonlardaki makinalar ilgilendirirdi. Varsa yoksa atlı karınca, çarpışan otolar, salıncak ve diğerlerine bir kez olsun binebilmek. Fuarın etrafında tur atan minyatür tren çoluk çocuk, genç yaşlı herkesin sevgilisiydi.
Ana-babalar fuardan çıkarken uçan balon alarak çocuklarının mutluluğuna ortak olurdu. Şıra yani üzüm suyunu içmeden, turşunun tadına bakmadan fuardan çıkılmazdı. Yorgunluğu biraz olsun atabilmek için çay bahçesinde semaverden çay içmek de ayrı bir tattı.
Fuarın kapanma tarihi ile okulların açılma tarihi çok yakındı. Ancak okul başlamadan bir de hayvanat bahçesine (Fil, aslan, kaplan, zürafa, maymunlar, çeşitli kuşlar, balıklar…) gittik mi, ooo okulun ilk dersinde öğretmenler yaz tatiliniz nasıl geçti dediklerinde onlarca anı anlatacak olmanın hafif de özgüveni olurdu içimizde…
Güzel günlerdi be mirim, her yönden gözümüzün tok olduğu, paylaşmanın bol olduğu, ailelerin de bir arada yaşadığında dahi bıkmadığı dönemlerdi… hey gidi günler hey 🙁